Yalnızlıklarım oldu bir yığın. Benden ayrılmayan sevgililerim oldu onlar. Sürekli yanıbaşımda nöbetteydiler. Bir ara "Hah,tamam şimdi gidiyorlar!" demiştim ki yine ayrılamadık birbirimizden. Ben onlardan ayrılmaya razıydım; ama onlar benden ayrılmaya hazır değildiler.
Gel zaman git zaman birbirimize alışıvermiştik. Adeta bir elmanın iki yarısı oluvermiştik. Birlikte yiyor,birlikte içiyor, aynı şeylere gülüyor, aynı şeylere ağlıyorduk. Yalnızlıklarım, bana sanki bir şeyi unutturmaya çalışıyorlardı; ama neyi? Beni öyle alıkoyuyorlardı ki düşünmeye bile fırsatım olmuyordu hatırlamak için. Açıkcası ben de pek üstüne düşmüyordum unuttuğum, daha doğrusu hatırlayamadığım şeyin ne olduğunu öğrenmek için. Tek sorun yalnızlıklarımın benle konuşmuyor olmasıydı. Ben sürekli anlatıyor, anlatıyor ve anlatıyordum; oysa o bıkmadan usanmadan beni dinliyor ve hiç konuşmuyordu. Bazen yalnızlıklarımın şizofrenik bir kişiliği olduğuna inanıyordum. Kimi zaman yalandan da olsa baharı yaşatıyordu, kimi zamansa sonbaharda dökülen son yaprağın üzüntüsünü hissettiriyordu yalnızlıklarım.
Bir gün O'na rastladım. Yalnızlıklarımın unutturmaya çalıştırdığı şeye. O şey insanın yüreğini ayazda bile ısıtan, kalp atışlarının ritmini düzensizleştiren, bünyeyi heyecanlandıran, özne ile yüklemin yerini değiştiren, küre-i arzda ifade edilmesi en güç, belki de en kolay şeydi. O şey sevgiydi. Katıksız sevgi! O'nu görünce gözlerim ışıl ışıl olmuştu. Yalnızlıklarım,sevginin varlığını hissedince pek bir yüzünü ekşitti, hatta yolumu değiştirmeye kalktı; ama izin vermedim. Sevgi, varlığımdan habersiz bir şekilde duruyordu karşımda. Gözlerimi O'ndan alamıyordum. O'ndan ayrı yaşadığım seneler O'nu unutturmamıştı bana, yalnızca yalnızlıklarımın gölgesinde kalmıştı sevgilerim. Gözümdeki perde en nihayetinde kalkmış, ben de aydınlığa kavuşmuştum. Lakin, yalnızlıklarım sevgilerimi ertelememe neden oluyordu. Bir kambur olmuştu yalnızlıklarım artık sırtımda. Yanıbaşımdaki sevgilerime uzanıyordum; ancak dokunamıyordum.
Ah yalnızlıklarım ne olur azat etseniz beni, azat etseniz de kavuşsam sevgilerime!
Gel zaman git zaman birbirimize alışıvermiştik. Adeta bir elmanın iki yarısı oluvermiştik. Birlikte yiyor,birlikte içiyor, aynı şeylere gülüyor, aynı şeylere ağlıyorduk. Yalnızlıklarım, bana sanki bir şeyi unutturmaya çalışıyorlardı; ama neyi? Beni öyle alıkoyuyorlardı ki düşünmeye bile fırsatım olmuyordu hatırlamak için. Açıkcası ben de pek üstüne düşmüyordum unuttuğum, daha doğrusu hatırlayamadığım şeyin ne olduğunu öğrenmek için. Tek sorun yalnızlıklarımın benle konuşmuyor olmasıydı. Ben sürekli anlatıyor, anlatıyor ve anlatıyordum; oysa o bıkmadan usanmadan beni dinliyor ve hiç konuşmuyordu. Bazen yalnızlıklarımın şizofrenik bir kişiliği olduğuna inanıyordum. Kimi zaman yalandan da olsa baharı yaşatıyordu, kimi zamansa sonbaharda dökülen son yaprağın üzüntüsünü hissettiriyordu yalnızlıklarım.
Bir gün O'na rastladım. Yalnızlıklarımın unutturmaya çalıştırdığı şeye. O şey insanın yüreğini ayazda bile ısıtan, kalp atışlarının ritmini düzensizleştiren, bünyeyi heyecanlandıran, özne ile yüklemin yerini değiştiren, küre-i arzda ifade edilmesi en güç, belki de en kolay şeydi. O şey sevgiydi. Katıksız sevgi! O'nu görünce gözlerim ışıl ışıl olmuştu. Yalnızlıklarım,sevginin varlığını hissedince pek bir yüzünü ekşitti, hatta yolumu değiştirmeye kalktı; ama izin vermedim. Sevgi, varlığımdan habersiz bir şekilde duruyordu karşımda. Gözlerimi O'ndan alamıyordum. O'ndan ayrı yaşadığım seneler O'nu unutturmamıştı bana, yalnızca yalnızlıklarımın gölgesinde kalmıştı sevgilerim. Gözümdeki perde en nihayetinde kalkmış, ben de aydınlığa kavuşmuştum. Lakin, yalnızlıklarım sevgilerimi ertelememe neden oluyordu. Bir kambur olmuştu yalnızlıklarım artık sırtımda. Yanıbaşımdaki sevgilerime uzanıyordum; ancak dokunamıyordum.
Ah yalnızlıklarım ne olur azat etseniz beni, azat etseniz de kavuşsam sevgilerime!
0 yorum:
Yorum Gönder