Rss Feed
  1. Blogumu çok ihmal ettiğimin ben de farkındayım sevgili okuyucu. Lakin bu ödevlerden, sınavlardan ancak başımı kaldırabildim de nefes alır vaziyetteyim. Önümüzdeki Cumartesi yazar fakirinin önemli bir sınavı var. Sizler de dua ederseniz inşallah hayırlısıyla muvaffak olur. Sözü dolandırmadan yazıya geçiyorum.

    Hayatımız öyle hızlı akan bir yolun üzerindeki bazen duygularımızı unutuyoruz. Adeta birer makine oluyoruz ve sistemin bizi yönlendirmesiyle iş yapıyoruz. Halbuki hayattan optimum zevki almak için duygularımız lazım bize. Gülmek için, heyecanlanmak için, endişelenmek için, mutlu olmak için, şaşırmak için, sevmek için, korkmak için, gerekirse ağlamak için duygularımız lazım bize. Duygusuz olduğuna inanmıyorum hiç bir insanın. Tek ihtiyaçları duygularını ortaya çıkaracak bir şey.

    Genel itibariyle blogtaki yazılara kasvet hakim olduğundan, bugün bir değişiklik yapıp güzel olandan bahsedeceğim. Hazır ilkbaharın bu güzel atmosferi de hala kendini koruyorken, hoş olur diye düşünüyorum. Gülmek, mutlu olmak, sevmek fiillerinden dem vurarak, ucundan da sosyal medyaya değinerek hepsini bir potada eriteceğim bu yazıda.

    Her şeyden evveli, insan küçük şeylerle mutlu olmasını bilmeli. Her sabah gözlerini yeni bir güne açabildiği için, yeni bir bayrama daha kavuşabildiği için, hatta ve hatta saçını kestirip yeni bir görünüm kazandığı için bile tebessüm etmeli insan. Bir de hayatınızdaki kırılma noktaları vardır sizi gülümseten, mutlu eden. “Bir kitap okudum hayatım değişti” diyen nice insanın hikâyesini okuduk bugüne kadar. Günümüzde sosyal medyanın ne derece geliştiğini söylememize gerek yok sanırım. İşte şimdi “Bir tivit attım, hayatım değişti, değişiyor” diyen insanların hikâyelerini okuma zamanı.

    Kadın-Erkek ilişkilerinde hep bir taraf daha fazla sever derken kimileri, kimileri de sevmekmiş, aşkmış yok böyle şeyler deyip köşelerine çekilir ve adeta kabuklarına saklanırlar. Hâlbuki öyle midir gerçekte? Hayatımızda karşımıza çıkan sayısız stop sign bunları düşünmemize sebep olabilir belki, ama peki ya yeşil ışığı görüp de bekleyenler? Doğru kişiyle, doğru zamanda, doğru yerde olduğunuza kanaat getirdiğiniz anda beklemenin de zerre anlamı yoktur. Bu ilişkilerde en önemli hususlardan birisi de güven tesis etmektir.

    Öyle çiftler gördüm ki değme paranoyaklara taş çıkartırlar. Telefon şebekelerinin de kadim abonesi olan bu çiftlerin 7/Eleven dükkânları gibi çalıştıklarına şahit oldum. Yine bu çiftler kendilerine eziyet edercesine her cümlelerinin başına “aşkım, canım, cicim, bebişim, balım, şekerim” tarzı sıfatlarla sözde “aşklarının” değerini de yerin dibine soktuklarını gördüm. Bu davranışların hepsi aradaki güvensizlikten ve emin olamamaktan kaynaklanmaktadır.

    Madalyonun diğer yüzünde ise iyi haberler var. Yine gözlemlerime dayanarak gülmemizi, sevmemizi, mutlu olmamızı sağlayan “şeyi” tanımlamaya, daha doğrusu tam olarak nasıl hissettirdiğini anlatmaya çalışacağım. İlk intiba önemlidir derler ki gerçekten de öyledir. Tanışma faslında neler olduğunu bile anlamazsınız, zaten siz anlamaya varana kadar ilk tohumlar atılmıştır toprağa. Daha sonra gün-gece kavramları birbirine geçer, zaman-mekân mefhumunu ayırt etmekte de zorlanabilirsiniz. Bir süre sonra da melatonin, serotonin, ve endorfinin yani mutluluk hormonlarının bolca salgılandığını hissedersiniz vücudunuzda. Pek tabiidir ki nabzınız da bu sırada hızlı atar. Tüm bunlar olurken siz de düşünürsünüz; düş mü gerçek mi diye.

    Peki, tüm bunları yaşatan kişi hangi güzel huylara haiz onlara da değinmek lazım ki biraz da olsa rehberlik edebilelim.(Belirtmekte fayda var ki tüm söylenenler iki cins içinde geçerlidir). Efendim, her şeyden evveli sizlerin de gözlerinin içini güldürebilmesi için gözlerinin içi gülmeli. Anlayışlı olmalı ki olayları tek bir boyuttan ele almasın. Sen ve benden ziyade “biz”e odaklı olmalı ki “iyi günde, kötü günde” deme sırası geldiğinde güçlüce “evet” diyebilsin. Somurtmanın anlamı lügatinde olmamalı, aksine yüzünde her daim insanın içini ısıtan bir tebessüm ikamet etmeli. –Okuyucunun bir kısmı için değil belki ama- Güzel ahlak sahibi olmalı, isyan etmeyip hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine iman etmeli ki çocukları da güzel ahlak sahibi bireyler olsun. Cesaretlendirmeli ve destek vermeli en dar zamanda. Sosyal olmalı; gezmeyi, okumayı, dinlemeyi ve çalmayı sevmeli. İçine kapanık ve objektife küs olmamalı. Klişe tabiriyle “büyüklerini ellerinden, küçüklerini gözlerinden” öpmeli. Örf, adet ve ananelerine sahip çıkmalı. Son olarak da Türk kahvesi yapabilmeli ki hatırı hiç eksik olmasın. Okuyucunun şöyle yorumlayabilir bu sayılanları: “Bu sıralananların hepsinin bir insanda olması için büyük bir hayal gücüne sahip olmak lazım.”

    Ezcümle, küçük şeylerle kendini mutlu etmeyi becerebilen insanlar yeri ve zamanı gelince bilsinler ki mutlulukların en kallavisine kavuşacaklar. Hatırlayın; karanlığın en zifir olduğu an şafağın atmasından hemen öncesidir ve unutmayın; Allah sabredenlerle beraberdir(Bakara 2/153).