Rss Feed
  1. Show Must Go On

    27 Şubat 2009 Cuma




    Kolay değildir hüzünlü yazılar yazmak. Evvela ağzına kadar hüzünle dolmalıdır kırbamız. Tek tek itinayla seçilmelidir her kelime. Okuyucu hissiyatını yazıda bulabiliyorsa işte o yazı kendini amacına ulaşmış addedebilir. Özellikle hüzünlü yazılarda yazarın empatiye, gözleme ve deneyime ihtiyacı vardır. Esas amaç, kendini ifade edemeyenlerin noktası, virgülü, ünlemi olmanın da ötesinde dertlere deva olabilmektir. Çünkü yazar bilir ki, bu coğrafyada insanlar görünmez bir perdenin arkasına gizlenmeyi pek severler. Mesela, evlatlar babalarını ağlamaz bilir. Hâlbuki soğuk kış günlerinde nice aslan babaların gözpınarları kurumuştur ama evlatlar anca “aslan baba” olduklarında anlarlar Şubat’ın ne kadar soğuk bir ay olduğunu. Mesela, ölümün esamisi okunmaz dost sohbetlerinde. En az Şubat ayı kadar soğuk olan ölümden söz etmemek içten içe ürpertir 20’li yaşlardaki gençleri. Her zaman hazır ve nazır olmak gerekliliğini hatırlatırcasına yazılan yazılar nizama sokar insanı bir nebze de olsa. Mesela, duygularını fena halde dizginler ve bastırır mayasında Anadolu doluluk olanlar. Filmin en duygu yüklü sahnesinde tutar kendni gözyaşlarını içine akıtır ağlayamaz içinden geldiğince bir türlü. “Acaba ne derler” düşüncesi ile doya doya gülemez topluluk içerisinde. Fener şampiyonluğu kaçırdığında sövemez haykırırcasına çünkü hicap eder büyüklerinden. Gizliden gizliye derununda filizlendirdiği aşkını dillendiremez sevgilinin gül cemaline bakarak. Tüm bu durumlar insanı dilini kalbine muhalif kılar. Dilin bu naif muhalefeti kalbe dayanılmaz bir ıstırap çektirir. Sadece çeken mi bilir tam olarak bilinmez ama “Show must go on” demenin tam zamanıdır iğreti duran kalpler için.

    İfadesizlerin bir ifadesi olarak onların dillerinden üç beş satır yazsa yazar okuyucu mutlu olurdu sanki. Çünkü onlar hep aramızdaydılar, olmaya da devam edecekler. Şöyle derlerdi bahara olan özlemleri için:

    Dünyasını bir bavula sığdırıp elveda dedi belki. Bu bahar olmadı ama mutlaka, mutlaka bir sonraki bahara onun baharı olacak. Hem baharda olmasa şu yalan dünyada neye kanacaktı ki âdemoğlu? Önümüzdeki bahar onun olacak. Çünkü baharı görmek her çiçeğin hakkı!

    Zaman olmuş sorulmuştur yazara: “nasıl yazıyorsun?” Yazara kaynak, duyguları, türk sanat müziği ve sonsuz edebiyat sevgisidir. Yazarda ne sihirli değnek var ne de keramet. Yazarın mesleği aslında safi tercümanlıktır, his tercümanlığı!

    Ve bu yazının yazılma sürecinde yazar şunun idrakine varmıştır: “arkadaş” dediği ulvi kişilerle, hayat, tek partili sistemden çoğulcu demokrasiye, siyah-beyaz ekrandan renkli “teve”’ye, pastelden parlağa, durağandan hareketliye meyletmiş ve onlarsız hayat tuzu olmayan salataya, şekeri olmayan çaya fena halde benzemekte mukavemet göstermiştir. İşte bu yüzden bu yazı o ulvi kişilere ithaf olunmuştur.

  2. Kaçınılmaz Bir Gerçektir Ölüm

    11 Şubat 2009 Çarşamba


    Yazmıyorum ya uzun süredir bahanem de yok hani. Sadece zamana sığamayanlardan olmak istiyorum, çok mu? O kadar da önemli değilim kendim için. Nefes alıp verişlerimi anlamlandıracak eserler bırakmak ve arkamdan iyi şeyler konuşacak birkaç kişi olsun istiyorum.
    Ölüm gerçekten soğuk hem de her şeyiyle. Hele ki bir yakınınızı kaybetmek… İlki zor oluyor gerçekten. Ardından neler oluyor, ne değişiyor bilmiyorum ama gitgide hissizleşmeye başlıyor insan. Zaman ne geriye çevrilebilir ne de durdurulabilir. Dur durak bilmez, akar gider anlamazsınız neler olduğunu. Bir de bakmışsınız aynanın karşısında buruşmuş bir yüz, ağarmış saçlar ve iki büklüm olmuş bir beden. İşte oksijenin ciğerlerimize dolduğu ilk andan o ana kadar geçen süreyi nasıl kullandığımızdır tüm mesele. Çünkü başlama ve bitiş noktaları arasındaki zamanın tasarrufu bizdedir. Ne yapmak istersek, nasıl kullanmak istersek o şekilde bize ayak uydurur zaman. Büyüdükçe anlıyorsunuz toprağa ne kadar da yakın olduğunuzu ve bazen gerçektende keşke diyorsunuz, keşke! Ötelerin ötesine kavuşmak bazısına susuzluk bazısına ise suskunluk..