Rss Feed
  1. Amerika yolculuğu gece yarısından sonra 2.30’da Taksim’de 96 T’ye binmemle birlikte başladı. Belediyeyi takdir etmek lazım aslında. Benim gibi absürt saatlerde seyahat edecekleri minimum fiyatla havalimanına ulaştırıyor. Havaş’ın da gece yarısından sonra 1-4 arası sefer yapmadığını düşünürsek 1.70 TL’ye amme hizmeti sayılır bu. Bu otobüs ek sefer olduğundan Yenikapı, Aksaray güzergâhından gidiyor. Yine de trafik olmadığından maksimum 45 dakika içerisinde AHL’de oluyorsunuz.

    Havalimanına girişte rutin güvenlik kontrolünde geçip içeri adım attıktan sonra ilk işim BoardPass’leri almak oldu. Aktarmalı bir seyahat olduğundan iki kartı da İstanbul’da teslim ettiler, güzel oldu. Gece yarısında uyuklayan havalimanı çalışanları ise bir kez daha para kazanmanın ne kadar zor olduğunu gösterdi bana. Boarding 5 dakika kadar geç başladı ve bu da muhtemel bir rötarın habercisi oldu aslına bakılırsa. Gate’ten geçtikten sonra insanları gözlemledim, bilerek kulak misafiri oldum. 1 yaşından beri çocuğunu kreşe yollayan Türk babanın çocuğuyla İngilizce iletişim kurmasına şahit oldum. Türkiye’de tikky, Amerika’da yuppi gençlik dediğimiz grubun üyesi olan iki kızın Los Angeles’a senelerdir gittiğini ve bu sene de gitmek için sabırsızlandıklarını ve bunları herkesin duyabileceği kadar yüksek bir sesle konuştuklarına şahit oldum.

    Ne kadar şanslıyım ki (!) yuppi kızlarımız tam arkamda oturdular. Sabah kahvaltısı diye dağıtılan iki sandviçin birisinin tavuklu olduğunu anlamam epey geç oldu. Allah affetsin J. Takribi 3.30 saat sürdü Schiphol havalimanına inmemiz. Amsterdam’a gidiyorsanız mutlaka cam kenarında oturmanız lazım. Ufuk çizgisine kadar uzanan tarlaların üzerine kurulmuş rüzgâr türbinlerini seyretmek, özellikle güneş yeni doğmuşsa büyük bir zevk olabiliyor. Uçaktan iner inmez Hollanda polisi(ama nasıl polis, zannedersiniz hepsi voleybol milli takımı oyuncusu) pasaportunuzu kontrol ediyor ellerinden gelen en sert üslupla. “Destination?” Senin ülkene meraklı değiliz işte, ne kasıyorsun anlamadım ki! Schengen ülkelerinin tamamı böyle sanırım.

    Beni Washington D.C.’ye götürecek uçak öğleden öğleden sonra 2.10’da olduğundan(sabah 8.20 gibi adım attık Amsterdam’a) Schiphol’de geçirilecek yaklaşık 6 saatim vardı. Önce diğer uçağın hangi kapıdan kalkacağını öğrendim. Schiphol Avrupa’nın en büyük ikinci havalimanı(imiş). Bulunduğunuz bir noktadan uçağınızın kalkacağı gate’e gitmeniz 25 dakika alabiliyor yürüme hızıyla. Hollanda menşeli olan KLM havayollarının da merkez üssü aynı zamanda(İki uçuşta da KLM ile uçtuk). Uçuş boyunca içtiğim sulardan hiçbir tat alamadım doğrusu. Susuz kalmamak için zoraki içtim desem yalan olmaz. Schiphol’deyken 1 litre suya tam 2.25 euro verince içimden bir “oha!” dedim. 19lt. damacana aldığımız fiyata 1 lt. suyu itelemelerine inanamadım. İçerisinde casino’su olan bir havaalanından da suyu sebil dağıtmasını beklemek anlamsız olurdu zaten. İnternet olayı ise ayrı bir sömürü sistemine dayanıyor. 30 dakika için 6 euro ödemek gerekiyor. Ayrı bir alan yapmışlar bunun için, orada insanlar dilediğince koltuklara yayılıp laptop’larından bağlanabildikleri gibi, desktop bilgisayarlardan da giriş yapılabiliyor. Orada otururken tam karşıma 30’lu yaşlarına yeni girmiş bir erkek oturdu. Nasıl bağlandığımı sordu ve ben de sömürü sistemini anlattım J İnternetin bedava olduğunu sanmış, biraz giydirdi oracıkta. Tanıştık kendisiyle. Amerika’da yaşayan bir İranlı, adı da David. İran’a ailesinin yanına gidiyormuş. Adının David olduğunu söyleyince, ben “Davut mu David mi?” dedim. David diye yineleyince, Müslüman olup olmadığını sordum. Hristiyanım dedi. Bana garip geldi ama muhtemelen Amerika’ya iltica ederken din değiştirdi bu vatandaş. Türkiye’ye de gelmiş 8 ay kadar önce. Kayseri’yi çok beğenmiş. Nevşehir’e gidip gitmediğini sorduğumda “orası neresi?” diye cevap verdi. Kayseri’ye gidip Nevşehir’i bilmemesi de enteresandı valla. Pastırma falan diye konuşurken, yandan bir kız “Türk müsün?” diye sorunca bana o da muhabbete dâhil olmuş oldu. 10 gün içerisinde Kanada’ya seyahatini planlayan ve 2 gün de vize alıp, vize aldığının ertesi günü İstanbul’dan Kanada’ya bilet alan bir kız J Anadilinizin konuşulmadığı topraklarda Türkçe konuşan birisini görünce insan bir değişik oluyor.

    Yolculuğun geri kalanı ve Amerika'daki ilk tecrübeler için ikinci bölümü bekleyin :) Selametle.

  2. 0 yorum: