Rss Feed
  1. "Welcome Back " I Sosyal Ağlar Üzerine

    20 Mayıs 2010 Perşembe

    Şubat Ayının ortasında Zuckerberg denen genç milyarderin sefasını sürdüğü sosyal ağdan dışlamıştım kendimi. Bunun birkaç nedeni vardı. Birincisi, sosyopatlık eşiğine gelmiştim. İkincisi, kafa dinlemem gerekiyordu. Üçüncüsü, aldığım tüm dersleri verip "sen sağ, ben selamet" modunda tez dönemine geçmem şarttı. Hani yağlı boya merakı olan bir amcamızın dediği gibi "şartlar olgunlaşınca" geri dönecektim.

    Geri dönmekle dönmemek arasındaki fark ise insanlarla iletişime geçme hızı bakımından telefonu bile geride bırakan bu network'lerin günümüz bilgi ekonomisinde konumlandıkları yer itibariyle "olmazsa olmaz" durumunda olmaları. Tabii kullanım amacından sapmalarda oluyor gördüğümüz kadarıyla. Bizim necip Türk milletinden gayrı sosyal ağlar üzerinden abuk paylaşımlar yapan ve yaptıkları paylaşımlardan daha abuk gruplara katılımcı arayan yoktur diye sanıyorum. Bazen yorum yapmamak en iyi yorum yapma şeklidir diyorum ve geçiyorum.

    Bugün gelinen noktada milyonlarca insan tüm bu network'ler sayesinde kendilerinin takip edilmelerine gönüllü olarak olanak sağlıyorlar. Şirketlerin sırf bu mecralar için geliştirdikleri pazarlama stratejileri mevcut. Dünya artık "kırtasiyecilik" denen zıkkımdan yavaş yavaş kurtulmaya başlıyor diyebiliriz. Tabii bu yeni mecraların getirdikleri yenilikler sadece olumlu yönde değil. Bilişim suçlarını düzenleyen kanun maddeleri zaman geçtikçe kabarıklaşıyor. Bu hızlı değişim için Albert Einstein'ın "cuk oturan" bir lafı var: “i never think of the future. it comes soon enough.” Yani, "Geleceği hiç düşünmem. Yeterince hızlı geliyor" Bundan sonra ne olacak demeye fırsatımız bile olmadan seyretmekle yetiniyoruz gelişmeleri. Kısacası, dünya dönüyor.

    Son olarak sizlerle Cezayir asıllı filozof Albert Camus'tan bir veciz söz dizesini paylaşmak istiyorum. "Ahlaka dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi." Ne diyeyim ki bu lafın üzerine. Sustum.

  2. 1 yorum:

    1. fatihilmer dedi ki...

      Foucault, tarihin bir iktidar mücadelesinden ibaret olduğunu, tabiri caizse ahlaki, dini, iktisadi vs.. hangi sebeple olursa olsun asıl meselenin kimin kime yer göstereceği meselesi olduğunu dile getirir. Ayrıca iktidarı yeniden üretme teknolojilerinin zaman içinde giderek "naifleştiğini" vurgular. Bugün artık insanlar bahsettiğin sosyal ağlar sayesinde kendilerinin ve çevrelerinin hayatlarına dair herşeyi gönüllüce paylaşmaktalar. Gelinen noktada iktidarın en önemli ayağı olan enformasyon zora başvurulmaksızın elde edilebilmektedir. Dolayısıyla iktidarın temel unsurlarından olan rıza ve onay mekanizması gönüllüce işlemektedir. Her halde bu iktidar sahipleri için istenilesi bir durumdur. Tüm bunları anımsattığın için teşekkürler. Kalemine kuvvet dostum, rastgele...